Haber Detayı

YATAY HİSSEDARLIKLARIN REKABET HUKUKU ÇERÇEVESİNDE İNCELENMESİ

Günümüz ekonomi piyasalarında yatırımcıların gelişen ve değişen piyasa koşullarına göre farklı stratejiler benimsedikleri gözlenmektedir. Özellikle hisselerini tek bir şirkette tutarak tüm riskleri üstlenmek istemeyen ancak buna rağmen kârını artırmak isteyen yatırımcılar, varlıklarını çeşitlendirerek hem risklerini minimuma indirme hem de piyasada kontrolü sağlama amaçlarıyla yeni yollar denemektedirler. Bu makale, özellikle de ABD’de fark edilen ancak ülkemizde de yer bulan “yatay hissedarlık” kavramının rekabet hukuku çerçevesinden incelenmesi amacıyla hazırlanmıştır.

Literatürde “bir yatırımcının aynı anda birçok rakip teşebbüste kontrol sağlamayan azınlık hissedarlığının olması” şeklinde tanımlanan yatay hissedarlık (horizontal shareholding) ilk olarak ABD’de tartışılmaya başlanmış sonrasında Avrupa Birliği’nde (AB) de ilgi çekmiştir. Ancak konunun yakın bir tarihe dayanması da üzerinde henüz bir fikir birliğinin olmaması sonucunu doğurmuştur.

Esasında yatay hissedarlık, yatırımcıların aynı pazarda farklı şirketlerde pay sahipliğinin olması şeklinde özetlenebilir. Bu karmaşık yapılar, mevcut rekabet hukuku düzenlemeleri çerçevesinde bir birleşme/devralma veya kartel olarak değerlendirilmemektedir. Ancak yatırımcıların rakip şirketlerdeki azınlık hisselerini satın alması, piyasada sağladığı ortak kontrol nedeniyle rekabeti tehdit etmektedir. Birden fazla rakipte azınlık hissesine sahip yatırımcıların firmaların yönetim kararını etkileyebilmesinden dolayı piyasadaki rekabet yumuşatılacak ve elde edilecek kâr maksimize edilecektir.

Konunun daha net anlaşılması için örnek vermek gerekirse, piyasada X ve Y olarak faaliyet gösteren iki rakip teşebbüs ele alındığında, X’in tek taraflı bir kararla fiyatlarını artırması durumunda müşterilerinin bir kısmı Y’ye gidebilecek, bu durum X’in fiyat artırma kararı üzerinde bir kısıtlama yaratabilecektir. Ancak X’in Y’de azınlık hissesi bulunması durumunda bu sonuç değişebilecektir. Zira X fiyat artırma sonucunda talebin bir kısmını kaybedebilecek olsa da Y’de sahip olduğu azınlık hissedarlığı ile Y’nin kârına ortak olduğundan toplam net kârını artırabilecektir. Bu durumun da rekabeti kısıtlayıcı bir etki yarattığı açıktır.

Türkiye’deki halka açık şirketlerin hissedarlık yapıları incelendiğinde, yatay hissedarlığa konu olan dağınık bir hissedarlık yapısından ziyade aile şirketleri yoğunluklu konsantre bir yapı ile karşılaşılmaktadır. Bunun yanı sıra, Türkiye’de kurumsal yatırımcıların portföy çeşitliliği ve büyüklüğü halihazırda yatay hissedarlık piyasa yapısına sahip ülkelere nazaran oldukça düşük seyretmektedir. Tüm bunların birleşimi yatırımcıların portföylerindeki teşebbüslerin stratejilerinde etkili olunmamasına sebep olduğundan şimdilik Türk rekabet hukuku açısından yatay hissedarlığın yaratabileceği rekabetçi endişelerin henüz oluşmadığını ifade etmek mümkündür.

Yatay hissedarlık rekabeti etkileme gücüne sahip bir oluşum olmakla birlikte özellikle ABD’de son dönemde çok tartışılır hale gelmiştir. Her ne kadar ülkemizde yer alan şirketlerin hissedarlık yapıları sebebiyle yatay hissedarlık kavramı Türk rekabet hukuku bakımından sorun teşkil etmemekteyse de ilerleyen dönemlerde bir yatırımcının aynı anda birçok rakip teşebbüste azınlık hissedarlığının olması ve bunu rekabeti etkileyecek boyutta kullanması şirket hissedarlık yapılarının ve portföy çeşitlenmesi gibi durumların gerçekleşmesi halinde ülkemizde de ciddi bir şekilde tartışılacağı rekabet otoriteleri nezdinde mevzuat çalışmalarının yapılacağı öngörülmektedir.